Hz. Ömer'in soyu, Peygamberimiz'in soyu ile sekizinci cedde birleşir. Babası Hattab, annesi ise Ebu Cehil'in (Amr b. Hişam) kız kardeşi Hanteme binti Hişam'dır.Künyesi Ebu Hafs'dır. En sahih rivayete göre hicretten kırk sene evvel doğmuştur.Hz. Ömer peygamberimizin ikinci halifesi ve aşere-i mübeşşere'den yani cennetle müjdelenen 10 kişiden biriydi.Hz. Ömer çok cesur, güreş yapmayı ve ata binmeyi severdi hatta eyere dokunmadan ata binerdi. Peygamberimiz bir gün gördü ki Hazreti Ömer ile Ebû Cehil bir yerde oturmuşlar, gizli gizli bir şeyler konuşuyorlardı. O gece Resûlullah “Yâ Rabbî bu İslâm Dinini Ömer ile yahut Ebû Cehil ile kuvvetlendir” diyerek duâ etti. Peygamberimizin duâsı üzerine Hazreti Ömer müslüman olmakla şereflendi.İslamın altıncı yılında, Hazret-i Hamza îmâna gelince, müslümanlar çok kuvvetlendi. Bu iş Kureyş kâfirlerine güç geldi. İleri gelenleri toplandılar ve bir çare aramaya başladılar (!) .Her biri birşey söyledi. Ebû Cehil (Muhammed’i öldürmekten başka çâre yoktur. Bunu yapana şu kadar deve, bu kadar da altın veririm) dedi. Ömer bin Hâttâb yerinden fırladı. (Bu işi, Hâttâb oğlundan başka yapacak yoktur) dedi. Onu alkışladılar. (Haydi Hâttâb oğlu! Görelim seni) dediler. Kılınını çekerek yola düştü. Nu’aym bin Abdullah’a rastladı. Bu şiddet, bu hiddetle nereye yâ Ömer? dedi. O da Millet arasına ikilik sokan, kardeşi kardeşe düşman eden Muhammed’i öldürmeğe gidiyorum dedi. Ya Ömer! Güç bir işe gidiyorsun. O’nun Eshâb’ı çevresinde, pervane gibi dolaşıyor. O’na birşey olmasın diye titreşiyorlar. O’na yaklaşmak çok zordur. O’nu öldürsen bile Abdulmuttaliboğullarının elinden yakanı nasıl kurtarabilirsin? dedi. O’nun bu sözlerine çok kızdı. Yoksa, sende mi onlardan oldun? Önce senin işini bitireyim diye, kılınca sarıldı. Yâ Ömer! Beni bırak! Kardeşin Fâtıma ile, zevci Sa’îd bin Zeyde git , ikisi de müslüman oldu, dedi.Kardeşini merak edip hemen evlerine gitti. O anlarda (Tâhâ) sûresi yeni gelmiş, Sa’îd ile Fâtıma, bunu yazdırıp, Habbâb bin Eret adındaki sahâbîyi evlerine getirmiş, okuyorlardı. Ömer bin Hâttâb, kapıdan bunların sesini duydu.Kapıyı çok sert çaldı. O’nu, kılıç belinde, kızgın görünce, yazıyı sakladılar. Habbâb’ı gizlediler. Sonra kapıyı açtılar. İçeri girince Ne okuyordunuz? dedi. Birşey yok dediler. Kızması artarak, işittiğim doğru imiş, siz de O’nun sihrine aldanmışsınız, dedi. Sa’îd’i yakasından tutup, yere atdı. Fâtıma kurtarayım derken, onun yüzüne de öfkeli bir tokat indirdi. Yüzünden kan akmaya başladığını görünce, kardeşine acıdı. Fâtıma’nın canı yandı. Kana boyandı ise de, îmân kuvveti, kendisini harekete getirip, Allahü teâlâya sığınarak, Yâ Ömer! Niçin Allah’dan utanmazsın? Âyetler ve mu’cizeler ile gönderdiği Peygambere inanmazsın? işte ben ve zevcim, müslüman olmakla şereflendik. Başımızı kessen, bundan dönmeyiz) dedi ve kelime-i şehâdeti okudu. Hazreti Ömer, yere oturdu. Yumuşak sesle, Hele şu okuduğunuz kitabı çıkarınız dedi. Fâtıma, “Sen abdest veya gusül abdesti almadıkça onu sana vermem” dedi. Hazreti Ömer abdest aldı. Ondan sonra . Ondan sonra Kur’an sahifesini Fâtıma getirdi. O’na verdi. Hazreti Ömer, güzel okuma bilirdi. Tâhâ sûresini okumağa başladı. Kur’ân-ı kerîmin fesahati, belagatı, mânâları ve üstünlükleri kalbini çok yumuşattı. (Göklerde ve yer yüzünde ve bunların arasında ve toprağın altındaki şeyler hep O’nundur âyetini okuyunca, derin derin düşünceye daldı. Yâ Fâtıma! Bu bitmez tükenmez varlıklar, hep sizin tapdığınız Allahın mıdır? dedi. Kardeşi Evet, öyle ya! Şüphe mi var? dedi. Yâ Fâtıma! Bizim binbeşyüz kadar altundan, gümüşten, tunçdan, taşdan oymalı, süslü heykellerimiz var. Hiçbirinin, yeryüzünde bir şeyi yok! diyerek, şaşkınlığı arttı. Biraz daha okudu. O’ndan başkasına, tapılmaz, bel bağlanmaz. Herşey, ancak O’ndan beklenir. En güzel isimler O’nundur âyetini düşündü. Hakîkaten, ne kadar doğru dedi. Habbâb bu sözü işitince, yerinden fırladı. Tekbîr getirdikten sonra, Müjde yâ Ömer! Resûlullah Allahü teâlâya duâ ederek, Yâ Rabbi! Bu dinî, Ebû Cehil ile yâhud Ömer ile kuvvetlendir buyurdu. İşte bu devlet, bu se’âdet sana nasip oldu dedi. Bu âyet-i kerîme ve bu duâ, Ömerin kalbindeki düşmanlığı sildi, süpürdü. Hemen, Resûlullah nerede? dedi. Kalbi, Resûlullahın sevgisi ile yanmağa başladı. O gün, Resûl-i ekrem Safa tepesi yanında, Erkam’ın evinde Eshâbına nasîhat veriyordu. Eshâb-ı kiram toplanmış, onun nurlu cemâlini görmekle, tatlı tesirli sözlerini işitmekle kalblerini cilalıyor, rûhlarını ferahlatıyorlardı. Sonsuz lezzet, zevk ve neşe içinde halden hale dönüyorlardı. Hazreti Ömer’i buraya getirdiler. O’nun kılıçla geldiği görüldü. Heybetli, kuvvetli olduğundan, Eshâb-ı kiram, Resûlullahın etrâfını sardı. Hazret-i Hamza (Ömer’den çekinecek ne var, iyilik ile geldi ise, hoş geldi. Yoksa o kılıncını çekmeden ben onun başını yere düşürürüm) derken, Resûlullah Yol verin, içeri gelsin! buyurdu. Biri sağında, biri solunda, ötekiler tetikte olarak içeri girdi. Cebrâil daha önce Hazreti Ömer’in îmân ettiğini, yolda olduğunu haber vermişti. Resûlullah, Hazreti Ömer’i tebessüm buyurarak karşıladı ve Bırakınız, yanından ayrılınız buyurdu. Bırakdılar, Resûlullahın önünde diz çökdü.Resûlullah Hazreti Ömer’i kolundan tutup Îmâna gel yâ Ömer! buyurdu. O da temiz kalb ile kelime-i şehâdeti söyledi. Eshâb-ı kiram, sevinçlerinden yüksek sesle tekbir getirdi. O zamana kadar gizli îmâna gelirlerdi. Hazreti Hamza’nın ve üç gün onra Hazreti Ömer’in müslüman olması ile, müslümanlar daha da kuvvetlendi
Filled Under:
at binmek,
Ebu Cehil,
eshabı kiram,
güreş,
habbab,
hitap,
Hz. Ömer,
müslüman,
Peygamber,
taha suresi
Ömer Bin Hattab
Posted By:
Unknown
on 19:00
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder